12 saatlik feribot yolculuğumuzdan sonra sabah saat 8:10 da Pire limanına vardık. Feribot olabildiğince konforluydu, dolayısıyla yolculuğumuz çok rahat geçti. Feribotta 5-6 restoran, gazino, açık- kapalı oturma alanları mevcut. Kapalı alanlarda havalandırma klima harika. Gemide yolculuk seçenekleride çeşit çeşit. İster arabanızla istersenizde bizim gibi arabasız seyahat edebilirsiniz. Arabasız seyahat ediyorsanız mutlaka kamaralı yolculuğu tercih edin. Hayatımda verdiğim en faydalı ekstra 10€ lardan biriydi. Odamızda duşumuz, tuvaletimiz vardı. Uçsuz bucaksız deniz manzarasını izleyebileceğimiz kocaman penceremiz ve en önemlisi tertemiz çarşaflar ve klimamız vardı. Eh durum böyle olunca birde minik minik sallanmalar, hepimiz erkenden koyduk kafamızı misler gibi uyuduk. Açıkçası feribota binmeden önce tereddütlerim vardı. Sonuçta kısa bir yolculuk değil. Koşullar olumsuz olsa yol bitmek bilmezdi. Neyse gerçekten çok rahattı. Fırsat bulduğumda, hop Kos adasına oradanda yunan adalarına.. neden olmasın! :)
Pire Limanına vardığımızda feribottan iner inmez ücretsiz servise bindik. Liman büyük tabii.. Araç bizi limanın çıkış kapısına kadar götürdü. Hemen metro durağının karşısına. 4€ ya 24 saatlik biletlerimizi aldık. Herşeyde geçerli bu bilet. Otobüs, metro, tramvay hepsinde geçiyor. Biz hemen yeşil metro hattına binip, otelimize vardık. Eğer hemen Atina şehir merkezine gitmek isterseniz yeşil hatta Monastiraki durağında inebilirsiniz.
Atina’ da gezilecek çok yer açıkçası yok. Eğer mimarlık, sanat tarihinin çok içinde değilseniz ve hızlı gezenlerdenseniz 1 tam gün Atina için gayet yeterli. Biz Atina’ da iki tam gün kaldık. İlk gün şehri keşfetme gezmece, ikinci gün şehri anlama gezmece. :)Tam kıvamında, yeterli bir gezi oldu.
Atina’ da mutlaka görmeniz gerekenler Acropolis, Agora, yeni acropolis müzesi, arkeoloji müzesi, parlemento binası ve syntagme meydanı, plaka bölgesi ve Monastiraki meydanı. İşte bukadar :)) Ama gerçekten keyifli bir şehir. Hem tarihiyle, hem sıcak kanlı insanlarıyla hemde lezzetli, alışık olduğumuz yemekleriyle (neredeyse hepsi Türk yemekleriyle aynı) güzel hissettiren şehirlerden bir tanesi.
Atina’ ya gittiğinizde öncelikle hop on hop off trenlere binip şehri keşfedin. Ben her şehirde tercih etmememe rağmen, Atina gezimizi kolaylaştırdığını açıkça söyleyebilirim. Trene bindikten kısa bir süre sonra antik kütüphaneyi geçer geçmez sıra sıra dizilmiş restorantlardan bir tanesi gözümüze kestirdik, öğle yemeğimiz nerede yiyeceğiz böylelikle kararlaştırdık bile. Restoranları geçtikten sonra, tren Atina’ nın en popüler yerleşim yeri olan Thesseion bölgesinden geçerek Acropolis’ e ulaştı. Biz burada inip Acropolis gezimize başladık. Acropolis’ e ulaşmak için tepeyi çıkmanız gerekiyor. Tarihi bir alan olduğundan araçların girişine izin verilmiyor. Giriş ücreti 12€. Bu bilet ile Agora’ yı da gezebilirsiniz. Biletlerinizi atmayın! Acropoliste yaklaşık 1,5 saat geçirip güzel güzel fotograflar çekip, tarihi tattıktan sonra gezimize devam ettik.
Acropolisten çıktıktan sonra yokuş aşağıya inmeye başladık. (Hop on hop off trenine bindiyseniz treni bekleyip gezinize trenle de devam edebilirsiniz)Yol üzerinde sıra sıra ressamlar, tablolar satıyor. İnerken sağ tarafta şimdi adını hatırlayamadığım minicik bir kilisenin önünde yağlı boya yapan ressam ilgimizi çekti. Canlı renklerle, detaylı tablolar yapmış. Konuşmaya başladık. Sıcak kanlı genç adam. Adı xxxxxxxxxxx. Yapmış olduğu birkaç portreyi çok beğendik ve 2 tanesini satın aldık. Yolumuza devam ettik. Yokuşun bittiği yer Syngrou Caddesi. Bu caddeden ilerlerseniz Syntagma Meydanına gelirsiniz.
Burada eski parlemento binası bulunuyor. Çok etkileyici bir bina olduğunu söyleyemeyeceğim ama tabiki görmek lazım. Önündeki meydan ile parlemento binası önemini belli ediyor. Binanın önünde iki tane yunan askeri nöbet tutuyor. Herkes gibi sizde askerlerle fotograf çektirebilrsiniz. Biz de çektirdik.
Syntagma meydanından dümdüz aşağıya yürürseniz Plaka bölgesine gelmiş oluyorsunuz. Burası mağazaların bulunduğu trafiğe kapalı bölge. Biz biraz yürüdükten sonra büyük katedralin hemen yanında bulunan Centrale adlı kafede biraz soluklandık. Eh birde kahvemizin yanında internete kavuştuk… Hemen herkes telefonlarına sarıldı. Ah ne yapıyormuşuz internet yokken…! Neyseki Atina’ da neredeyse tüm restoran ve kafelerde ücretsiz olarak interneti kullanabiliyorsunuz. Kahvemizin ardından Plaka bölgesinde gezmeye devam edip, hop hop trenimizi yakalayıp görmediğimiz yerleri gördük. Ardından öğle yemeği için sabahtan gözümüze kestirdiğimiz Eyxapi adlı restorana gittik. Özellkile yunan salatası çok güzeldi. Yunan salatası da bizim çoban salatanın irice doğranmış, zeytin ve beyaz peynir eklenmiş hali.
Musakkasını ve kağıtta kuzusunu yemenizi tavsiye ederim. Yemek sonrası Monastraki bölgesine gittik. Bu bölgedede dükkanlar ve restoranlar var. Monastraki meydanı ise bir harika!!!
Canlı cıvıl cıvıl! Peki burda ne yapmalı? Hava karardıktan sonra Mutlaka ama mutlaka A for Athens adlı otelin üst katında bulunan bara çıkılmalı! Işıl ışıl tüm asaletiyle şehrin zirvesinde bulunan Acropolis manzarasında içkinizi yudumlayıp dinlenebilirsiniz. Küçük bir not barın teras katından manzara daha da güzel. Eğer yaz aylarında Atinadaysınız terası tercih edebilirsiniz. Öyle şanslıydık ki tıklım tıklım dolu olmasına rağmen içeri girdiğimiz anda en öndeki masa boşaldı. :)
2. gün otelde uzun uzadıya kahvaltımızı yaptıktan sonra, şehri gezmeye devam ettik. İlk durağımız Tarihi Agora oldu. Agoradan sonra yeni Acropolis müzesini gezdik. Müze hem modern binasıyla hemde işlevli tasarımıyla beni oldukça etkiledi.
Sonrası öğle yemeğimiz, dükkanlara bakınma, Atina’ yı iyice tanımaya çalışmak ile geçti. Salına salına gezdikten sonra akşam olmuş dönüş vakti gelmişti bile.
Bizim Atina macerası kısaca böyleydi. Görülmesi gereken şehirler arasında olduğunu düşünüyorum.
Görüşmek üzere,
supernicevisit